30 Ağustos 2013 Cuma

Sümer Dini ile Semavi Dinler Arasındaki Benzerlik

Sümer tabletleri incelendiğinde, Sümer dini ile bugünkü semavi dinler arasında birçok benzerlik görülür. Tanrı inancı, tam olarak günümüzdeki gibi olmasada bugünkü inanç sistemine benzer yaklaşımlar görülür.

Örnek verecek olursak; Sümerler'de Tanrı şehirleri ve bütün varlıkları yarattıktan sonra insanların kullanımına bırakmıştır. Bunun bir benzer örneğini Kur'an-ı Kerim 'de de görmek mümkün. Dünya, Tanrı tarafından yaratılmış, Hz. Adem ve onun soyundan gelenlerin kullanımına sunulmuştur.

Sümer'de Tanrı Enlil insanlara kızarak Ur şehrinin yıkılmasına karar vermiştir. Gelen istilacı kavimlerin orduları tarafından Ur şehri yıkılmıştır. Bu ordular Tanrı'nın dünyadaki araçları olarak görülmüştür. Yine Tanrı Enlil, Akad şehrinin üzerine Gutiler'i göndermiş ve Agade şehri başta olmak üzere tüm Sümer halkı kırılmıştır. Benzer olayı Kur'an da da görüyoruz. Ad kavmi, Semud kavmi, Lut kavmi ve Medyen kavimlerinin yaptıkları davranışlardan dolayı Tanrı tarafından helak edilmesi bu benzerliğe örnek gösterilebilir.

Sümerde kralların nasıl sarayları varsa, Tanrılarında tapınakları vardı. Tanrılar ve insanlar arasındaki yakınlaşmayı sağlamak için basamaklı kuleler yapıldığı görülüyor. Semavi dinlerde ise bu yakınlaşmanın sağlanabilmesi için cami, sinegog ve kilise gibi ibadethanelerin yapıldığı görülüyor.

Sümer kralları Tanrı'nın vekili sayılıyorlardı. Bu da; Hristiyanlık'ta ki papalık, Müslümanlıkta ise halifelik oluşumu ile benzerlik gösteriyor.

Sümer kanunu Babil kralı Hammurabi'nin kanuna temel olmuştur. Bu kanun, Yahudi hukukunu daha sonraki dönemlerde de İslam hukukunu etkilediği görülüyor. Sümer hukuksal gelenekleri ise İbranilerin Talmud kanunları ile benzerlik gösteriyor.

Yahudilerdeki 10 emir Sümer kanunu ile hemen hemen aynı ancak karşılaştırma yapabilmek için yeterli tablet okunamamıştır. 

Tevratta zina yapan kadının taşlanması geçiyor. Bu kuralın bir benzerine, Sümer Lagaş kralı Urukagia döneminde yapılmış bir sosyal reform metininde de rastlanıyor.

Sümer'de sosyal adaleti koruyan tanrıça insanları yılda bir defa kötü ve iyi davranışlarından dolayı yargılar. Bu inanış İslam dininde Berat Kandili olarak girmiştir.

Babil'de tüm Tanrıların kendilerine has özellikleri vardır. Tanrı Marduk, bu özelliklerin 50 tanesini kendinde toplanmıştır. Bu özelliklerin tümünün Marduk'ta toplanması, tek Tanrılı inanışa bir geçiş dönemidir. İslamda ise Allah'ın 99 özelliğinden dolayı 99 isimle adlandırılması, bu geleneğin devamı gibi görülüyor.

Sümerlerde ölülerin arkasından ağlayıp, sızlanmanın ölüleri rahatsız edeceği inancı vardır. Türkiye'de de bunun bir benzerine rastlıyoruz. ''Çok ağlayıp ölünün ruhunu rahatsız etmeyin'' sözünü duymayan yoktur.

Sümer tabletlerinde, Sümerlerin Tanrı tarafından seçilen üstün bir kavim olduğundan bahsedilir. Yahudilerin kutsal kitabı olan Tevrat'ta da, İsrailoğulları için aynı ifadeyi görüyoruz.

Kur'an da geçen bir ayette; ''Kadınlarınız sizin için bir tarladır, nasıl isterseniz öyle varın'' ifadesi yer alır. Sümer tabletlerinde kadın İslamda olduğu gibi toprak tasviri ile anlatılmıştır.

Sümerlilerde 7 sayısı çok önemlidir. Sümer tabletlerinde çok fazla yerde geçtiğini görüyoruz.
Sümer yeraltı dünyasının 7 kapısı vardır. Aynı şekilde İslam'da da cennetin 7 kapısı olduğu görülür. Yahudilikte de 7 sayısının önemli bir yeri vardır. Tevrata göre, Tanrı dünyayı 6 günde yaratmış ve 7. gün dinlenmiştir. Bu Yahudilerin kutsal günü olan cumartesiyi pazara bağlayan geceye denk gelir. Sümerlerin de 6 gün çalışıp 7. gün dinlendiğini görüyoruz.

Tüm bu bilgilere bakıldığında Sümerler'de ki Tanrı tasavvurunun günümüzdeki Tanrı inancının parçaları olduğu görülüyor. Zaman içerisinde inanç sistemi gelişerek bugünkü şeklini almıştır. Tüm dinler aynı Tanrı'ya inanmış fakat inandıkları Tanrı tasavvurunu farklı şekillerde yorumlamışlardır.


Kaynak; Muazzez İlmiye Çığ , Kuran İncil ve Tevrat'ın Sumer'deki Kökeni

29 Ağustos 2013 Perşembe

Ne İzlesek ?

Yaz tatilin başlaması ve okulların kapanması ile birlikte zamanı boşa çıkan bir çok kişiden biri de benim. Benim gibi boş zamanı bolca olan ve bu oluşan boş zamanları değerlendirmek isteyen okurlarıma öncelikli tavsiyem tabi ki de deniz ve plaja yakın bir yerde, şezlonglarına yaslanarak tatil yapıp, dinlenmeleri olacak. Ama çeşitli sebeplerden dolayı tatil yapmaktan mahrum kalmış olan okurlarım için ikinci bir tavsiyem ise bolca film izleyip, kitap okumaları. 'Ya film izleyelim, kitap okuyalım tamam da ne izleyelim ne okuyalım?' dediğinizi duyar gibiyim. Bu gün size bu iki alternatif tavsiyeden biri olan film izleme hususunda yol haritası olacak bir paylaşım sunacağım. Bu paylaşımda İMDB tarafından tüm zamanların en iyisi seçilmiş 250 filmin tür ve puanlama kategorilerinde sıralamasını bulabileceksiniz. İyi seyirler :)



28 Ağustos 2013 Çarşamba

Gecenin Filmi ; A Beautiful Mind


Oscarlı yıldız Russell Crowe 'un başrol oynadığı, Ron Howard tarafından yönetilen, altı dalda oscar aday olup dört dalda bu ödüle nail olmuş mükemmel film. Çıktığı yıl ve fragmanını çok net hatırlıyorum. Aynı yıl (2001) Yüzüklerin Efendisi filmi de çıkmıştı ve ben hangisine gitsem diye büyük kararsızlık yaşamıştım. Yayınlandığı yıl beşinci sınıftaydım, o yaşların verdiği heyecanla Yüzüklerin Efendisi filmini seçmiştim. Daha sonra çocuk yaşlarda olmam sebebi ile filme ulaşmam ve izlemem 2005 yılına kadar gecikmişti. İzledikten sonra yaşadığım  heyecan bile hala aklımda. 

Film aynı adı taşıyan kitabın senaryolaştırılarak beyaz perdeye yansıtılmış halidir. Nobel ödüllü ünlü matematikçi John Forbes Nash 'in Nobel ödülüne uzanan gerçek hayat hikayesini anlatır. Filmin konusuna gelecek olursak; Nash 1947 yılında Princeton Üniversitesi'ne matematik masterını yapmak için gelir. Sosyal konulardaki yetersizliği yüzünden buraya alışması kolay olmayacaktır. Nash derslere, beynini körelttiğini düşünerek, girmemektedir. Onun tek amacı, yeni ve tamamı ile orjinal bir düşünce bulabilmektir.

Bir gece arkadaşları ile barda eğlenirken, arkadaşlarının sarışın bir kıza gösterdiği ilgi dikkatini çeker. Aralarındaki rekabete tanık olan Nash, uzun zamandır beklediği kendi teorisinin temellerini burada tasarlar. Ve ardından modern ekonominin babası sayılan Adam Smith 'in 150 yıllık teorimini ayyuka çıkarması ile birlikte hayatı değişmeye başlar. Önce MIT 'de öğretim görevlisi olur ancak bu görev Nash 'i pek tatmin etmez. William Parcher tarafından düşman kuvvetlerinin kodlarını kıran adam olarak işe alınır. Bu esnada MIT'de ki görevi sırasında Alicia Larde ile tanışır ve ona büyük bir tutku ile aşık olur ve çok zaman geçmeden evlenirler. Alicia'dan Parcher ile yürüttükleri gizli görevi saklar. Bu gizlilik zaman geçtikçe Nash'e zarar vermeye başlayacaktır. Nash öğrencilik yıllarından itibaren başlayan paranoid şizofrenin esiri olmuştur. Bu hastalığın ortaya çıkmasının ardından hastanede uzun süre tedavi görür. Dehası sayesinde bu durumla yaşamaya uyum sağlayıp, kendisini tedavi eder. Eşinin desteği ile birlikte eski hayatına zamanla geri döner. Bu geri dönüşten bir süre sonra Nash, nobel bilim ödülüne layık görülür ve bu ödülü alan ilk matematikçi olur.

Bir dahinin gerçek hayat hikayesini anlatan bu filmi pişman olmadan soluksuz izleyeceğinize eminim.



A Beautiful Mind 
İMDB Puanı: 8.0


Yapım Yılı: 2001 Gösterim Tarih:2002 Süre: 135dk Oyuncular; Russell Crowe, Ed Harris, Jennifer Connelly, Christopher Plumme, Paul Bettany, Adam Goldberg Yönetmen: Ron Howard


Atatürkçülük ve Kemalizm


Asıl olarak Atatürk 'ün fikir dünyasının ideolojik bir yorumu olan ve tek bir anlama gelen bu iki kavram Atatürk 'ün ölümünden sonraki (1938 sonrası) dönemde anlamı farklılaşmaya başlamıştır.
Kemalizm; 1920'li yıllarda Avrupalı ajanslarca ulusal kurtuluş mücadelesine verilen isimdi. Dayanağı Atatürk'ün ilke ve inkılaplarının açıklanması ve uygulanması olan bu kavram, laik ve demokratik yönetim modelinin ön gördüğü gibi, amacı temelde batılılaşmaktan ziyade çağdaşlaşmaktır. Atilla İlhan 2003 yılında Cumhuriyet Gazetesi'nde yazdığı yazıda bu dönemin çok kısa sürdüğünü ve İsmet İnönü, Recep Peker döneminin kemalizmin tefsiri olduğunu söylemiştir. Atatürkçülük'ün ise tam anlamıyla türediği yıllar 1950 sonrası darbe dönemidir. Bu dönemde devlet politikası haline getirilmiş ama savunduklarını söyledikleri, Atatürkçü düşünceyi örtbas etmişlerdir. Hatta öyleki bu örtbas ediş ve tahribata, sessiz kalamayan ve Atatürkçü kimliği ile tanınan Kemal Nadi, Kenan Evren 'in 12 Eylül darbesini Atatürkçülük adına yaptığını söylemesinin ardından ''Ben Atatürkçü Değilim'' isimli bir kitap yazmıştır. Atatürkçülük, kemalizmde olduğu gibi bir ideoloji olarak çıkmak yerine şahsa dair bir hayranlık ve putlaşma eğilimi ile ortaya çıkmış ve dogma olarak kalmıştır. Darbe dönemlerinde demokrasiye pranga vuranlar hep bu görüşün altına sığınmaya çalışmışlardır.


Başlangıçta birbirine et ve tırnak olarak bağlı ve ayrılamayacak olan bu iki kavram zaman içerisinde dahili bedhah müdahaleleri ile farklılaşma yoluna gitmiş ve değiştirilmiştir. 



1 Haziran 2013 Cumartesi

Osmanlıda Alkol, Tütün Kullanımı ve Fuhuş


Alkol, tütün satışının sınırlandırılması üzerine çıkarılan yasa tasarılarının revaçta olduğu şu günlerde, alkol tütün kullanımını Osmanlı perspektifinden inceleyip, çıkarımlar yapmak istedim. Genel sanı Osmanlı 'da bu tür kullanımların olmadığı yönündeydi. Okuduğum belgelerde pek hala kullanıldığını gördüm. Ama asıl merak ettiğim şey devlet politikasının bu konuda ne olduğuydu.

Alkol hususuna baktığımda; Osmanlı Devleti 'nde alkolün hemen her dönemde olduğunu gördüm . Kısa bir süre, Sultan IV. Murad döneminde yasaklanmış. Bu dönemde de yasaklanma amacı dini değil siyasal sebepli olmuştur. Siyasal sebebi de Sultan IV. Murad 'ın yeniçeri zorbalıklarına son verme politikasının uzantısı olması. Karar net belli, yasaklamak yerine gelir elde etmek. Kanuni Sultan Süleyman 'ın konuyla ilgili Şarap Kanunnamesi bile var.

İçki yasağı olduğu dönemlerde bile yüzyıllar boyu süre gelip 1908 'lerin sonuna kadar devam etmiş bir gelenek olan ''ayyaşlar bayramı'' bir grup İstanbullu tarafından kutlanırmış. Ramazan Bayramı 'nın ilk gününe denk gelen bu bayram en namlı esrarkeşlerin mezarları başında içilerek yapılırmış.

Abdülmecid Efendi 1920 yılında yazdığı yayımlanmayan risalesinde Osmanlı 'daki 36 padişahı değerlendirmiştir. Bu değerlendirmede Osmanlı'nın yıkılışını bazı hükümdarların içkiye olan aşırı düşkünlüğüne bağlamıştır. 

Keykavus 'un oğlu Giylanşah için kaleme aldığı öğüt kitabı olan Kabusname 'de bile, şarap içilecekse nasıl içilmesi gerektiğini anlatan öğütler yer almaktadır.

Diğer bir konu olan fuhuştan bahsedecek olursam; Osmanlı 'da fuhuşun kayıtlı tarihi 1565 yılına kadar gidiyor. Arşivlere göre bilinen ilk fahişeler Arap Fatı, Giritli Narin, Kirteli Nefise, Balatlı Ayni 'dir. Fuhuş 16 yy. öncesinde de vardır fakat belge yoksunluğundan daha geçmişi ile ilgili kaynak gösterilemediğinden bunlar kabul ediliyor.

II. Selim döneminde fuhuşu engellemek amaçlı ferman çıkartılmış fakat yine de önü alınamamış. Çamaşırcılık, kaymakçılık, esir tacirliği adı altında devam etmiştir. 1680 yılında ilk defa zina suçundan müslüman bir kadın taşlanmış.

Tarihçi Doç. İlbeyi Özer araştırmalarında devlet tarafından vergilendirilen genelev olduğunu söylüyor. Bu genel evlerinden genellikle Beyoğlu 'ndakiler gayrimüslimlere Kadıköy ve Üsküdar 'dakiler de müslümanlara hizmet ettiğini ve yaklaşık olarak 1920 genelev çalışanı olduğunu ekliyor.

Uyuşturucu konusuna gelirsek; Osmanlı 'da afyon kullanımı yaygın olduğu görülüyor. Afyona ''tiryak'' içen kişiye ise ''tiryaki'' denirdi. En çok kullanıldığı yer Süleymaniye Camii 'nin karşısında sırası ile dizilmiş olan 35 kadar kahvehanedir. 17 yy. sonundan Tanzimat 'ın başına kadar olan sürede İstanbul 'da afyon kullanmayan ilmiye mensubu pek bir az görülüyor. Süleymaniye 'de  Tiryaki Çarşısı çevresinde gece ikilere kadar afyon içilirmiş. 1723 'de Şeyhülislam fetvası ile yasaklanmış.

Bakıldığı zaman net görülüyor ki; Osmanlı 'da da özellikle o dönem  için uygun görülmeyen alkol, uyuşturucu ve fuhuş gibi davranışlar var. Buna rağmen devlet politikası her zaman yasaklamak yerine kontrol altına almak olmuştur.